Hindistan'ın bağımsızlığının 75'inci yıldönümünde, onlarca yıllık kurumsal suistimalden sonra, Yeni Delhi'deki demokrasi,
Hindistan artık dünyanın en büyük demokrasisi değil!
Ayşe Özek Karasu
akarasu@htgazete.com.tr
Giriş: 27.12.2019 – 02:12 Güncelleme: 27.12.2019 – 02:12
Hindistan artık dünyanın en büyük demokrasisi değil!
Yüzölçümü ve nüfus itibariyle “dünyanın en büyük demokrasisi” diye anılan Hindistan’da laik tolerans temeline dayalı demokratik ilkelerden kopuş, Başbakan Narendra Modi’nin bu yılki genel seçimde yeniden tek başına iktidara gelmesiyle başladı. Daha doğrusu, Hindu milliyetçiliğinin kalesi Bharatiya Janata Partisi’nin 2014’ten bu yana süren iktidarında 200 milyonluk Müslüman nüfusa uyguladığı ayrımcı politikalar ivme kazandı.
Öyle ki, bir dönem siyasi ve ekonomik reformlar için Hindistan’ın umudu sayılan Başbakan Modi, şimdi Hindu milliyetçiliği çizgisinde ülkeyi din temelinde bölen bir lider olarak görülüyor. Geçen nisan ve mayıs aylarındaki seçim zaferi sonrası “Yeni Hindistan’la çağ açıyoruz” mesajı veren Modi, insan hakları örgütleri, liberal aydınlar, üniversiteler ve öğrenci dernekleri tarafından faşizme kaymakla suçlanıyor. Kutuplaşma ortamında sağ eğilimli Hindu örgütlenmeleriyle birlikte etnik çatışma riskinin arttığı söyleniyor.
Geçen 11 Aralık’ta Hindistan Parlamentosu, 1955 tarihli Vatandaşlık Yasası’nda inanç farkını esas alan bir değişikliği onayladı. Buna göre komşu Müslüman ülkeler, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’tan gelen sığınmacılar arasında Hindu, Sih, Budist, Hıristiyan ve diğer azınlık gruplarından olanlara vatandaşlık verilecek, fakat Müslümanlar hariç tutulacaktı. Hindistan’ın inançlar arası uyumu öngören mozaik ruhuna aykırı ayrımcı düzenleme Müslümanların yoğun yaşadığı kuzey eyaletlerinde halkı sokağa döktü; üniversite kampüslerine kadar giren polisin sert müdahalesiyle çıkan olaylarda 20’yi aşkın insan can verdi. Uttar Pradeş’te 600’ü aşkın kişi göz altına alınırken, İngiliz sömürgecilik döneminden kalma dörtten fazla kişinin bir araya gelmesine ilişkin yasak yürürlüğe konuldu.
Ülkeyi kaosa sürükleyen bu adımdan önce Müslümanların çoğunlukta olduğu Keşmir’e el atılmıştı. Pakistan ve Hindistan’ın İngiliz hakimiyetinden bağımsızlık kazandıkları 1947 yılından bu yana iki ülke arasında savaşlara neden olan Keşmir’in Hindistan yakasının şu anda dünyayla bağlantısı kesilmiş durumda. Geçen 4 Ağustos’ta Cemmu ve Keşmir’in anayasal güvence altındaki özerk statüsünü kaldırdığını ilan eden Modi Hükümeti o gün itibariyle eyalette interneti kapattı. Meclisteki oylamayla yarı bağımsızlığını kaybeden Keşmir, doğrudan Yeni Delhi’ye bağlandı ve yedi milyon insan dört buçuk aydır iletişim karartması altında. Çin ve Myanmar’dan tutun Zimbabwe ve diğer Afrika ülkelerine bütün otoriter rejimlerin baskı altında tuttuğu gruplara yönelik ilk başvurduğu yöntemdi uzun süreli internet kesintileri. Ancak demokrasi diye anılan bir ülkede bu kadar uzun kesinti ilk kez oluyor. O kadar uzun ki, cep telefonları aktif olmadığı için WhatsApp hesaplarının silindiği belirtiliyor.
DİJİTAL OTORİTERLİĞİN ŞAMPİYONU
Kesintiler Keşmir’le de sınırlı kalmıyor. Vatandaşlık Yasası’ndaki değişikliğin protesto edildiği en kalabalık Müslüman nüfuslu Assam dahil dört eyalette de dijital haberleşmeye blokaj uygulanıyor. Amaç; sosyal medyadaki muhalif sesleri kesmek, eylemcilerin örgütlenmek üzere haberleşmelerini engellemek ve Keşmir örneğinde olduğu gibi bütün bir toplumu tamamen izole etmek. Modi iktidarı baştan beri şiddet olaylarının yayılmasını önlemek için bu yola başvuruyordu, fakat internete müdahalenin coğrafi dağılımı giderek genişliyor ve sıklaşıyor. Ana akım medya ve en çok izlenen TV kanalları da hükümetin güdümünde olduğu için halkın haber alma özgürlüğü sınırlanıyor.
Hindistan Uluslararası Ekonomik İlişkileri Araştırma Konseyi’ne göre beş yıl içindeki internet kesintilerinin ekonomiye çıkardığı fatura 3 milyar dolar. Geçen yıl dünya çapındaki kesintilerin yüzde 67’si Hindistan’da meydana geldi. Böylece dünyanın en büyük demokrasisi dijital otoriterliğin şampiyonu oldu. İşin absürd yanı; Assam’da polis göstericilere müdahalede bulunurken Başbakan Modi’nin bu eyaletteki vatandaşlara hitaben “Sevgili kardeşlerim, endişe edecek bir durum yok” şeklinde tweet atmasıydı. İnternetin olmadığı ortamda vatandaşların bu mesajı görüp görmediği şüpheli.
Hintli aktivistler ve liberal siyasi analistlere göre Modi yönetiminde ülke, Hindu çoğunlukla Müslüman azınlık arasındaki derin ve tehlikeli bir yarılmaya sürüklenmiş durumda. Çünkü iktidardaki Bharatiya Janata Partisi, Hindistan’ı bir Hindu ülkesi olarak görüyor; nitekim okullarda okutulan tarih kitapları, Hindu başarıları öne çıkarılarak yeniden yazılıyor. Muhalif aydınlar adını koyuyor: Bu faşizme gidiştir, iktidarın dini azınlıklara korku saldığı ortamda Hindistan’ın dünya standartlarında demokrasi derecesini de birkaç basamak indirmek gerekir.